Rehberlik Öyküleri

Rehberlik Öyküleri

26.11.2012 1870

KAZLARDANALINACAK DERSLER!

 

Göç eden kazlar havada süzülürken V şeklinde uçarlar. Bilim adamları araştırmış ve sonuçta kazların hiç de kaz kafalı olmadıkları ortaya çıkmış. Hatta bizlerin ders alacağı noktalar var....

Uçan her kuş kanat çırptığında arkasındaki kuş için onu kaldıran bir hava akımı yaratıyor. V şeklindeki düzenle uçan kaz grubu, birbirlerinin kanat çırpışındaki hava akımını kullanarak uçuş menzillerini % 71 oranında uzatıyorlar. Yani tek başlarına gidebilecekleri maksimum yolu, grup halinde neredeyse ikiye katlıyorlar.

 

BİZE ÇIKAN DERS:

Belli bir hedefi olan ve buraya ulaşmak için bir araya gelen insanlar oraya daha kolay ve çabuk ulaşırlar. çünkü birbirlerinin çekimini kullanırlar.

Bir kaz, V grubundan çıktığı anda uçmakta güçlük çekiyor çünkü; kaldıraçlı hava akımının dışında kalmış oluyor. Bunun sonucu olarak hemen gruba geri dönüyor ve V'nin gücünü kullanıyor.

 

BİZE ÇIKAN DERS:

Kafamız kaz kadar çalışıyorsa bizimle aynı yöne gidenlerle bilgi alışverişini sürekli kılarız.

Başta giden V lideri yorulduğunda arkaya geçiyor ve hemen arkasındaki onun görevini devralıyor. Bu değişikliği sürekli yapıyorlar.

 

BİZE ÇIKAN DERS:

Liderliği paylaşmak ve zor işi dönüşümlü yapmak ivme kazandırıyor. Düzendeki bir kuş hastalanırsa veya bir avcı tarafından vurulur da uçamayacak hale gelirse, düşen kuşa yardım etmek üzere iki kaz gruptan ayrılıyor ve yanına gidiyor. Tekrar uçabilene veya ölümüne kadar onunla birlikte kalıyorlar. Sonra diğer bir V düzenine katılıp kendi gruplarına ulaşana dek onlarla birlikte uçuyorlar.

 

BİZE ÇIKAN DERS:

İşler zorlaştığında kenetlenmek gerekir.Eğer evrendeki en akıllı ve düşünen canlılar olmamız sorunları çözmeye yetmiyorsa; doğadan alacağımız dersler var demektir.

Her kafadan bir sesin çıktığı gürültülü tozlu, dumanlı bir ortamda değil, çok sesliliği disiplin içinde yürüten, düşünen, uygulayan bireyleri birbirine saygılı, uygar bir TüRKıYE'de yaşamamız dileğiyle.

 

YUNUS EĞİTİMİ

Yunusa atlamayı öğretirken, eğitimciler başlangıçta onun kendiliğinden atlamasını beklerler, yaptığı anda bir balıkla ödüllendirilir. Kendiliğinden her atlayışta ödül verilince, atlarsa balığı alacağını bilir. Zevkin istenilen davranışa bağlanması sonucunda yunus tekrar tekrar atlamaya şartlandırılır.

Ama sonra yükseğe atlayınca ödül verilir. Standartları yavaş yavaş yükseltmekte, eğitmen artık yunusun davranışını biçimlendirmeye başlar: yunusa ödül her seferinde verilirse, buna alışacak, artık elinden gelenin % 100 ' ünü vermeyecektir. Bazen 2. , bazen 5. Atlayıştan sonra ödül verilmesi sonucunda yunus ödülün verilebileceği beklentisiyle, hangi atlayışta verileceğinin bilinmemesi bir araya gelince yunus her seferinde elinden gelen çabanın en iyisini gösterir. Ödüllerin değeri hiçbir zaman ayağa düşmemiş olur.

 

HAYATTAN PORTRELER:

 

Bu yazıyı okumanız sadece 30 sn. alacak ve sonunda hayata ve ilişkilere bakış açınız değişecek: İleri derecede hasta iki adam aynı hastane odasındaydılar. Adamlardan birinin her öğleden sonra bir saatliğine oturmasına izin veriliyordu, ciğerlerindeki suyun süzülmesi için. Bu hastanın yatağı odadaki tek pencerenin tam yanındaydı. Diğer hasta ise hep sırtüstü yatmak zorundaydı. Bu iki hasta saatlerce birbiriyle konuşur, eşlerini, ailelerini, evlerini, islerini, askerlik anılarını, tatilde gittikleri yerleri anlatırlardı birbirlerine.

Pencerenin yanındaki hasta, her öğleden sonra oturmasına izin verdikleri saati diğer hastaya pencereden görebildiklerini anlatarak geçiriyordu. Diğer hasta hep bir sonraki günü iple çekmeye başladı, dışarıdaki renkli ve hareketli dünyayı dinlemek için pencere, içinde çok güzel bir göl olan parka bakıyordu. Ördekler ve kuğular gölde yüzerken çocuklar model botlarını suda yüzdürüyorlardı. Genç aşıklar, gökkuşağının tüm renklerindeki çiçeklerin arasında kol kola dolaşıyorlardı. Ulu ağaçlar etrafı süslüyor, uzaktan şehrin silueti görünebiliyordu. Pencere kenarındaki adam bunları muhteşem bir detayla anlatırken, odanın diğer ucunda yatan adam gözlerini kapar ve bu muhteşem manzarayı hayalinde canlandırırdı. Sıcak bir öğleden sonra, pencerenin yanındaki adam geçmekte olan bir şenlik alayını tarif etti. Diğer adam bando seslerini duyamasa bile hayalinde canlandırabiliyordu, pencere kenarındaki adamın tasviriyle.

Günler ve haftalar geçti. Bir sabah banyo yaptırmak için su getiren gündüzcü hemşire pencere kenarında yatan hastanın cansız bedeniyle karşılaştı: uykusunda, huzur içinde olmuştu. Hüzünlendi, hastane görevlilerini cesedi dışarı taşımaları için çağırdı. Uygun zaman geçtiğine kanaat getirir getirmez, diğer hasta pencerenin kenarındaki yatağa taşınmasının mümkün olup olamayacağını sordu. Hemşire memnuniyetle isteğini yerine getirdi, hastanın rahat olduğundan emin olduktan sonra onu yalnız bıraktı. Yavaşça, duyduğu acıya aldırmadan, bir dirseğine yaslanarak dışarıdaki dünyaya bakmak üzere yatağından doğruldu adam. Sonunda, dışarıyı kendi gözleriyle görme zevkini yasayabilecekti. Pencereden dışarı bakabilmek için yavaşça dönmeye zorladı kendisini.

Pencere, bos bir duvara bakıyordu. Adam hemşireye, vefat eden oda arkadaşının pencerenin dışında görünen harika şeylerden bahsetmesine sebep olan şeyin ne olabileceği sordu. Hemşirenin cevabi, ölen adamın kör olduğu ve pencerenin önündeki duvarı görmediğiydi. "Sanırım seni cesaretlendirmek istedi" dedi. Epilog: Diğer insanları mutlu etmek çok büyük mutluluk getirir, kendi durumunuz ne olursa olsun. Paylaşılan dertler yarısı kadar üzüntü verir, paylaşılan mutluluklar ise iki katı artar. Kendinizi zengin hissetmek istiyorsanız, sahip olduğunuz ve paranın satın alamayacağı her şeyi sayın. Bugün bize bir hediyedir. Bu yazının kaynağı bilinmiyor, fakat okuyan herkese mutluluk getirecektir. "Zafer, hiç yıkılmamak değil, her yıkıldığında yeniden ayağa kalkabilmektir!" (Konfüçyüs)

 

BABA VE OĞLU

Bir adam, oğlu ile ormanda yürüyüş yapıyor. Birden çocuk takılıp düşüyor ve canıyanıp "Ahhhh" diye bağırıyor. İlerideki dağın tepesinden "Ahhhh" diye bir ses geri geliyor.

Çocuk şaşırıyor. Merak ediyor ve "Sen kimsin" diye bağırıyor."Sen kimsin" diye cevap geliyor dağdan..

Çocuk kızıyor. "Sen bir korkaksın" diye bağırıyor. Dağdan gelen ses "Sen bir korkaksın" diye cevap veriyor.

...

Çocuk babasına dönüp "Ne oluyor böyle?" diye soruyor.

"Oğlum" diyor adam, "Dinle ve öğren!"

Dağa dönüp "Seni seviyorum" diye bağırıyor.Gelen cevap "Seni seviyorum" oluyor.

Baba tekrar bağırıyor, "Sen bir harikasın.." Gelen cevap "Sen bir harikasın.."

Oğlan çok şaşırıyor, ama ne olduğunu gene anlayamıyor. Babası anlatıyor..

"İnsanlar buna 'Yankı' derler, ama aslında o 'Yaşam'dır. Yaşam daima sana senin verdiklerini geri verir. Yaşam davranışlarımızın aynasıdır. Daha fazla sevgi istediğin zaman daha çok sev! Daha fazla şefkat istediğinde, daha şefkatli ol..! Saygı istiyorsan insanlara daha çok saygı duy. İnsanların sabırlı olmasını istiyorsan, sen sabırlı olmayı öğren. Bu kural yaşamımızın bir parçasıdır, herkes için her zaman geçerlidir.Yaşam bir tesadüf değil, yaptıklarımızın bir aynada yansımasıdır.."